24 Haziran 2015 Çarşamba

Citizenfour - Belgesel Eleştirisi

Belgeseller üzerine çok fazla eleştiri yazılmadığını hepimiz biliyoruz. Kimi belgeseller var ki yazılmayı bırak izlenilmesi için teşfik edilmesi gerekiyor. Citizenfour Akademi Ödüllerinde en iyi belgesel için yarışacağı zaman ilgimi çekmişti ama belgeseli izleyecek hiçbir yer bulamamıştım. Enteresan yanı belgesel hiçbir platformda gösterilmiyordu; sinemalara geleceği de yoktu. Türkiye'de insanlar böyle bir belgeselin varlığından bihaberdi. İnternete düşmesi  ve Filmegitmedenönce.com'un yazması üzerine ben de hakkında bir şeyler yazayım dedim çünkü belgeselin 'izlenmesi ve izlettirilmesi' gereken ender yapımlardan biri olduğunu düşünüyorum.


Bunlar hep Amariganın oyunları lafını çok duyarız. Ülkecek komplo teorilerine aşığız. Her şey bize karşıdır, her şey bize düşmandır. Hep bizi engellemek isterler ama ortaya bir kanıt sunamaz hurafeler üstünden çıkarımlar yaparız. Wikileaks sızıntısından sonra ülkemizde dönen kimi dolapların bazılarını öğrenme fırsatı bulduk; ne kadar gerçek olduğunu size bırakıyorum. Bizim iç işlerimizde dönen gizli işleri bile elin oğlu ortaya çıkartıyor.
Bizler teoriler içinde yüzerken birileri bazı gerçekleri ortaya çıkarmak için çabalıyor, hayatını riske atıyor. Amerika'nın herkesin özel hayatına gizlice karıştığını, onları takip ettiğini, evlerindeki kimi makinalar vasıtasıyla izlediğini ya da dinlediğini anlatıyor belgesel. Aranızda daha önce Edward Snowden ismini duyan var ise belgeselin başrolünde kendisi var. Bilmeyenler için açıklama yapalım: Edward Snowden 2013 yılında bir nevi hayatına son vermiş, herkesten gizli bir şekilde Hong Kong'da yaşamaya başlamıştı. Eski bir NSA(National Security Agency) çalışanı olan Snowden yaşananlara dayanamayıp, olan bitenden herkesin haberi olması gerektiğini düşünüp kimi bilgileri 2013 yılında sızdırmıştı.

Laura Poitras'ın kamerasından çekilen belgesel bu sızdırma olayının ardından Edward Snowdan'ın gazeteci olan Laura Poitras ve Gleen Greenwald ile görüşmelerini anlatıyor. Snowden şifreli bir şekilde ulaştığı Gleen Greenwald'a buluşma teklifinde bulunur ve yaşadığı, gördüğü, bildiği her şeyi ona anlatıyor. Gleen Greenwald'da üstüne düşen görevi yaparak konuyu ekranlara taşıyor ve bu olay Amerika'nın gündemine oturuyor. Bizi takip ediyorlar paranoyası bir nevi doğrulanmış oluyor. Tıpkı -izleyen varsa- Personal of Interest gibi.

Edward Snowden'ın dediğine göre 11 eylül saldırılarından sonra Amerika istediği her kişiyi tercih ettiği bir şekilde takip edebileceği PRISM adlı bir teknoloji geliştirir. Tek tıkla evimizdeki herhangi bir makinaya bağlanıp bizi izleyebilir ya da dinleyebilirler. Terörü önceden saptama adı altında yaptıkları bu girişimin rayından çıktığını, insanlar özel hayatlarına karıştıklarını hatta onlar hakkında bilgi topladıklarını söylüyor. Belgeselin, olayın içinden çekilmiş olması da bizi onun karşısında oturan ve bizzat dinleyen kişi konumuna getiriyor. Anlattıklarını hayretler içinde dinliyor, olanları şok içinde izliyoruz.


Gleen Greenwald ve Laura Poitras, The Guardian ve Washington Post'ta yayınladıkları bu haberler ile Pulitzer Ödülünü kazandılar. Haberlerin yayınlanması ardından önemli kimi avukatların toplanıp bir çare bulma çabasını, düzenlenen 'özgürlüğe müdahale' toplantılarını ve başkan Obama'nın konu hakkında bir açıklamasını belgesel içinde görüyoruz. Paranoya yerini gerçekliğe bırakıyor. Haberlerin ardından Edwars Snowden devlet tarafından vatan haini ilan edilir ve suçlu bulunur. İronik yanı, Amerikan vatandaşları arasında yapılan ankete göre de Edward Snowden kahramandır. Amerika'ya dönemeyeceğini bilen Edwars Snowden şuanda sevgilisi ile beraber Rusya'da sığınmacı olarak yaşıyor.


Belgeselin Türkçe çevirisi olmadığından dolayı filmi ingilizce izlemek zorunda kaldım. İngilizceme ne kadar güvensem de bazı şeyleri tam olarak anlayamadım çünkü yer yer dava konuşmlarına yer yer de teknik konuşmalara şahit oluyoruz. Sağlam bir Türkçe çeviri ile yapıldığı takdirde tekrar izleyeceğim kesin. Akademi adayı olmasına karşın Türkiye'de yayınlanması adına hiçbir girişim yok-tu ben bu satırları yazarken. Kimsenin belgeselden de haberi yok-tu ben bu satırları yazarken. Böyle bir belgeselin izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Başka Sinema sağolsun, belgesel bizlere ulaşmayı başardı. Şimdi sırada izlemesi kaldı.

0 yorum:

Yorum Gönder