Son 2-3 yılda, özellikle Fetih 1453'ten sonra Türk
filmlerine ilgi inanılmaz derecede arttı. Son yıllarda Türk filmleri yabancı
filmlere nazaran daha çok izlenmeye başlandı; bu sebeple Türk filmlerinde de gözle görülür bir artış
başladı. Bunları diziler de aynı hızda takip ediyor. En göze çarpmayan
yapımların bile 400-500 bin izlendiği ülkemizde göze çarpan filmler 1-2 milyon izleniyor
artık. Yapımcılar iyi para kazanıyor, insanlar sinemaya gidiyor. 2014 senesinde
60 milyon seyirciye ulaştık. Bu her hafta ortalama 1 milyon seyirci demek
oluyor. Peki bunca yapım arasında kaç tanesi sinemanın 'özünü' gerçekten
yansıtıyordu? İşte Neden Tarkovski Olamıyorum o öze, sinemamızın şimdiki
durumuna; hatta televizyonun durumuna, sinemacının durumuna tek tek değinmiş,
muhteşem eleştiriler yapmış. Adında Tarkovski olmasına rağmen Tarkovski sadece
işleyişin bir parçası. Film ne öyle Tarkovski filmi gibi yavaş ne de
anlaşılmaz. Baştan özetini geçmem gerekirse: Son dönemlerde yapılmış sinemanın
amacına en uygun ve en iyi eleştiri filmlerinden biri Neden Tarkovski
Olamıyorum.
Bahadır'ın elindeki senaryosuna yapımcı bulamamasını, bu
sırada da yaptığı ufak tefek işleri ve yaşam biçimini anlatan film Bahadır
üzerinden aile-sinemacı ilişkisini, yapımcı-yönetmen ilişkisini, sinemanın
esasında hangi durumda olduğunu, sanat sineması-türkiye ilişkisini ve yönetmenlerin
geçmek zorunda oldukları yolları anlatıyor. Hepsine en kaba şekilde değinen
yönetmen Murat Düzgünoğlu hiç öyle ince mesajlar ile uğraşmamış. Açık açık
esasında durumun ne kadar vahim olduğunu gözümüze gözümüze sokmuş. Sinemanın ne
kadar güçlü bir silah olduğunu anlayamamış yapımcıların döneminde bu gibi
filmler baş tacıdır bana göre. Ki filmden sadece ben değil tüm salon memnun bir
şekilde ayrıldı.
Murat Düzgünoğlu son dönemin en iyi açılış sahnelerinden
birine de imza atmış.
Tarkovski'nin Stalker filminde suyun üzerinde paralel
ilerlediği o sahnenin aynısını yaparak filme 'ben işi biliyorum' diyerek
başlıyor yönetmen. Televizyon filmi çekmeye çalışan Bahadır bir taraftan
hayatındaki sıkıntılar ile bir taraftan da setin parasızlık sebebiyle yani kötü
prodüksiyon sebebiyle oluşan sıkıntılarıyla uğraşıyor. Yönetmen olmasına rağmen
bir türlü düzgün bir iş bulamayan Bahadır kendi filmine ödenek de bulamıyor;
sabit bir işi olmadığı için de parasızlık ile boğuşuyor. Arkadaşlarının onu 'sanat sinemasından'
caydırmalarına da kulak asmıyor. Çünkü arkadaşlarına göre isim yapmak için önce
'ana akıma' uymak gerekiyor. Halkın sevdiği, görmek istediği bir komedi, köy ya
da cıvık aşk filmi yapması gerekiyor. Bahadır da kendi senaryosunu çekmek ile
arkadaşlarının tavsiyesi arasında sürekli gidip geliyor. Çünkü odasında asılı
olan Tarkovski'nin sözü geliyor aklına: Kendi ideallerinden vazgeçmeyen biri
ileride başarılı olamaz.
Dönemimiz sinemasına iyi göndermelerde bulunan film
yapımcıların hatta yönetmenlerin bile sinemayı 'para' amaçlı yaptığını,
filmlerini bazı tabular üzerine kurduğunu anlatıyor. Bahadır şans eseri filmi
için bir yapımcı ile kendine görüşme ayarlıyor ama ne kadar yazık ki arabesk
kafalı yapımcı, Tarkovski'yi, Bergman'ı ya da Kielowski'yi tanımasına rağmen,
bilmesine rağmen vıcık aşk filmi yapmayı tercih eden biri çıkıyor. Özellikle de
2 erkek arasında kalan kadın filmi. Dönemimizin dizi sektörü az çok bunun
üstüne kurulu dersek yalan olmaz. Bu da
bir nevi sanat sineması-Türkiye ve yapımcı-yönetmen ilişkisinin cevabı gibi.
Aile-Sinemacı ilişkisine de iyi bir şekilde değinen film
sinemacıların lanetlenmiş olduğunu kanıtlar gibi. Ailesinden kopmayan Bahadır
babası tarafından sevilmesine rağmen çok da takdir ediliyor sayılmaz. Özellikle
ne zaman söyleyecek diye beklediğim bir cümle vardı ki o olmasa olmazdı: Senin
de aileye bir katkın yok ki. İdealleri peşinde koşan genç sinemacılar
parasızlık içinde boğuştuğundan aileler bittabii çocuklarına 'boş iş' kovalıyor
gözüyle bakıyor. Kendimden biliyorum. Ailenin diğer çocuğu da sanatçı olma
peşindedir. Fotoğrafçılıkla ilgilenen Bahadır'ın abisi de 'photography by'
fotoğrafçılarının özü gibi. Hergün Haydarpaşa garını çekmeye giden abisi, 50
tl'lik tripodu, canon marka fotoğraf makinesi ile herkesin çekebileceği türde
fotoğraflar çekerek kendince övünen biri. Bahadır'ın biraz da başka şeyler çeksen
ya artık demesi üzerine: zaten yıkılacak, otel yapacaklar; çekebildiğim kadar
çekeyim, cevabını vermesiyle de sağlam bir devlet eleştirisi yapılıyor. İnce
bir gol atmışlar.
Son zamanlarda izlediğim en iyi eleştiri filmi olan Neden
Tarkovski Olamıyorum, Tarkovski'yi de çok kaba bir şekilde kullanmış. Tarkovski'nin
Stalker'ını izlemeye çalışan Bahadır'ın arkadaşları filmi izlerken o kadar çok
sıkılıyorlar ki biri içeri makarna yapmaya gidiyor öbürleri tavla oynamaya
başlıyor. Hiç ince mesajlar vermek ile uğraşmayan yönetmen açık açık Türk
halkının büyük bir bölümünün bu tarz filmleri izleyemeyeceğini belirtiyor. En
ironik olanı da Bahadır'ın arkadaşlarından biri olan yabancı uyruklu arkadaşı
filmden hiç sıkılmıyor, nice movie diyerek izlemeye devam ediyor. Batı-doğu
farkı oluşturmak istemiş ise yönetmen gayet başarılı olmuş.
Filmin çekimlerine ya da görüntüsüne hiç değinmeyeceğim
çünkü film senaryosu ile istediği yere ulaşıyor. Anlatılmak istenen ince
mesajlar ile değil, bir amatör kısa filmci edasında gözümüze gözümüze
sokuluyor. Stalker izlerken sıkılıp tavla oynamaya başlayan adamları ben yapsam
döverler ama Murat Düzgünoğlu yapınca olmuş, yedirmiş. Yapımcıların esasında ne
istediği, televizyondaki ya da sinemadaki yapımların kasten yapıldığı, bizi
salak yerine koyup para kazanmaya çalıştıklarını açık açık anlatıyor film.
Bunun yanında sanat sinemasının Türkiye'de para etmeyeceğini, yapmak
isteyenlerin imkansızlıklar ile uğraştığını, idealleri olan yönetmenlerin elektrik
ya da su faturası ile boğuştuğunu da anlatıyor film. Ailelerin sinemacı
oğullarına ya da kızlarına 'boş iş' yapıyor gözüyle baktığını da dile getirerek
benim gönlümde taht kurmayı başardı film. Başarılı bir eleştiri filmi Neden
Tarkovski Olamıyorum çoğu insan tarafından bilinmese de izlenilmesi ve izletilmesi
gereken bir film bence. Bu tarz sinemanın özüne uygun eleştiri filmlerinin
çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele her yazımda dile getirdiğim maddi
imkanlar adına bu film tam bir referans. Büyük meblağlar harcanmamış olmasına
rağmen senaryosunun kalitesi sebebiyle film benim gözümde 10 üzerinden 10
alacak derecede iyi.
0 yorum:
Yorum Gönder