24 Haziran 2015 Çarşamba

Neden Tarkovski Olamıyorum - Film Analizi

Son 2-3 yılda, özellikle Fetih 1453'ten sonra Türk filmlerine ilgi inanılmaz derecede arttı. Son yıllarda Türk filmleri yabancı filmlere nazaran daha çok izlenmeye başlandı; bu sebeple Türk  filmlerinde de gözle görülür bir artış başladı. Bunları diziler de aynı hızda takip ediyor. En göze çarpmayan yapımların bile 400-500 bin izlendiği ülkemizde göze çarpan filmler 1-2 milyon izleniyor artık. Yapımcılar iyi para kazanıyor, insanlar sinemaya gidiyor. 2014 senesinde 60 milyon seyirciye ulaştık. Bu her hafta ortalama 1 milyon seyirci demek oluyor. Peki bunca yapım arasında kaç tanesi sinemanın 'özünü' gerçekten yansıtıyordu? İşte Neden Tarkovski Olamıyorum o öze, sinemamızın şimdiki durumuna; hatta televizyonun durumuna, sinemacının durumuna tek tek değinmiş, muhteşem eleştiriler yapmış. Adında Tarkovski olmasına rağmen Tarkovski sadece işleyişin bir parçası. Film ne öyle Tarkovski filmi gibi yavaş ne de anlaşılmaz. Baştan özetini geçmem gerekirse: Son dönemlerde yapılmış sinemanın amacına en uygun ve en iyi eleştiri filmlerinden biri Neden Tarkovski Olamıyorum.


Bahadır'ın elindeki senaryosuna yapımcı bulamamasını, bu sırada da yaptığı ufak tefek işleri ve yaşam biçimini anlatan film Bahadır üzerinden aile-sinemacı ilişkisini, yapımcı-yönetmen ilişkisini, sinemanın esasında hangi durumda olduğunu, sanat sineması-türkiye ilişkisini ve yönetmenlerin geçmek zorunda oldukları yolları anlatıyor. Hepsine en kaba şekilde değinen yönetmen Murat Düzgünoğlu hiç öyle ince mesajlar ile uğraşmamış. Açık açık esasında durumun ne kadar vahim olduğunu gözümüze gözümüze sokmuş. Sinemanın ne kadar güçlü bir silah olduğunu anlayamamış yapımcıların döneminde bu gibi filmler baş tacıdır bana göre. Ki filmden sadece ben değil tüm salon memnun bir şekilde ayrıldı.
Murat Düzgünoğlu son dönemin en iyi açılış sahnelerinden birine de imza atmış. 

Tarkovski'nin Stalker filminde suyun üzerinde paralel ilerlediği o sahnenin aynısını yaparak filme 'ben işi biliyorum' diyerek başlıyor yönetmen. Televizyon filmi çekmeye çalışan Bahadır bir taraftan hayatındaki sıkıntılar ile bir taraftan da setin parasızlık sebebiyle yani kötü prodüksiyon sebebiyle oluşan sıkıntılarıyla uğraşıyor. Yönetmen olmasına rağmen bir türlü düzgün bir iş bulamayan Bahadır kendi filmine ödenek de bulamıyor; sabit bir işi olmadığı için de parasızlık ile boğuşuyor.  Arkadaşlarının onu 'sanat sinemasından' caydırmalarına da kulak asmıyor. Çünkü arkadaşlarına göre isim yapmak için önce 'ana akıma' uymak gerekiyor. Halkın sevdiği, görmek istediği bir komedi, köy ya da cıvık aşk filmi yapması gerekiyor. Bahadır da kendi senaryosunu çekmek ile arkadaşlarının tavsiyesi arasında sürekli gidip geliyor. Çünkü odasında asılı olan Tarkovski'nin sözü geliyor aklına: Kendi ideallerinden vazgeçmeyen biri ileride başarılı olamaz.


Dönemimiz sinemasına iyi göndermelerde bulunan film yapımcıların hatta yönetmenlerin bile sinemayı 'para' amaçlı yaptığını, filmlerini bazı tabular üzerine kurduğunu anlatıyor. Bahadır şans eseri filmi için bir yapımcı ile kendine görüşme ayarlıyor ama ne kadar yazık ki arabesk kafalı yapımcı, Tarkovski'yi, Bergman'ı ya da Kielowski'yi tanımasına rağmen, bilmesine rağmen vıcık aşk filmi yapmayı tercih eden biri çıkıyor. Özellikle de 2 erkek arasında kalan kadın filmi. Dönemimizin dizi sektörü az çok bunun üstüne kurulu dersek yalan olmaz.  Bu da bir nevi sanat sineması-Türkiye ve yapımcı-yönetmen ilişkisinin cevabı gibi.

Aile-Sinemacı ilişkisine de iyi bir şekilde değinen film sinemacıların lanetlenmiş olduğunu kanıtlar gibi. Ailesinden kopmayan Bahadır babası tarafından sevilmesine rağmen çok da takdir ediliyor sayılmaz. Özellikle ne zaman söyleyecek diye beklediğim bir cümle vardı ki o olmasa olmazdı: Senin de aileye bir katkın yok ki. İdealleri peşinde koşan genç sinemacılar parasızlık içinde boğuştuğundan aileler bittabii çocuklarına 'boş iş' kovalıyor gözüyle bakıyor. Kendimden biliyorum. Ailenin diğer çocuğu da sanatçı olma peşindedir. Fotoğrafçılıkla ilgilenen Bahadır'ın abisi de 'photography by' fotoğrafçılarının özü gibi. Hergün Haydarpaşa garını çekmeye giden abisi, 50 tl'lik tripodu, canon marka fotoğraf makinesi ile herkesin çekebileceği türde fotoğraflar çekerek kendince övünen biri. Bahadır'ın biraz da başka şeyler çeksen ya artık demesi üzerine: zaten yıkılacak, otel yapacaklar; çekebildiğim kadar çekeyim, cevabını vermesiyle de sağlam bir devlet eleştirisi yapılıyor. İnce bir gol atmışlar.


Son zamanlarda izlediğim en iyi eleştiri filmi olan Neden Tarkovski Olamıyorum, Tarkovski'yi de çok kaba bir şekilde kullanmış. Tarkovski'nin Stalker'ını izlemeye çalışan Bahadır'ın arkadaşları filmi izlerken o kadar çok sıkılıyorlar ki biri içeri makarna yapmaya gidiyor öbürleri tavla oynamaya başlıyor. Hiç ince mesajlar vermek ile uğraşmayan yönetmen açık açık Türk halkının büyük bir bölümünün bu tarz filmleri izleyemeyeceğini belirtiyor. En ironik olanı da Bahadır'ın arkadaşlarından biri olan yabancı uyruklu arkadaşı filmden hiç sıkılmıyor, nice movie diyerek izlemeye devam ediyor. Batı-doğu farkı oluşturmak istemiş ise yönetmen gayet başarılı olmuş.


Filmin çekimlerine ya da görüntüsüne hiç değinmeyeceğim çünkü film senaryosu ile istediği yere ulaşıyor. Anlatılmak istenen ince mesajlar ile değil, bir amatör kısa filmci edasında gözümüze gözümüze sokuluyor. Stalker izlerken sıkılıp tavla oynamaya başlayan adamları ben yapsam döverler ama Murat Düzgünoğlu yapınca olmuş, yedirmiş. Yapımcıların esasında ne istediği, televizyondaki ya da sinemadaki yapımların kasten yapıldığı, bizi salak yerine koyup para kazanmaya çalıştıklarını açık açık anlatıyor film. Bunun yanında sanat sinemasının Türkiye'de para etmeyeceğini, yapmak isteyenlerin imkansızlıklar ile uğraştığını, idealleri olan yönetmenlerin elektrik ya da su faturası ile boğuştuğunu da anlatıyor film. Ailelerin sinemacı oğullarına ya da kızlarına 'boş iş' yapıyor gözüyle baktığını da dile getirerek benim gönlümde taht kurmayı başardı film. Başarılı bir eleştiri filmi Neden Tarkovski Olamıyorum çoğu insan tarafından bilinmese de izlenilmesi ve izletilmesi gereken bir film bence. Bu tarz sinemanın özüne uygun eleştiri filmlerinin çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele her yazımda dile getirdiğim maddi imkanlar adına bu film tam bir referans. Büyük meblağlar harcanmamış olmasına rağmen senaryosunun kalitesi sebebiyle film benim gözümde 10 üzerinden 10 alacak derecede iyi.

0 yorum:

Yorum Gönder