korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ağustos 2015 Perşembe



Masal kitapları teknik olarak ürkünç kitaplardır. Düşünsenize, cadıyı kazana atıp yakan Hansel ve Gretel, prensesi elma ile öldürmeye çalışan egoist cadı, kırmızı başlıklı kızın anneannesini yiyen kurt... Babadook da bir masal kitabı ama sevimli bir dünyanın arkasına saklanmıyor. Gerçekten korkutucu ve niyetini açık açık belli eden bir kitap. Avustralya'da The Water Diviner(Son Umut) ile beraber yılın filmi seçilen The Babadook aldığı övgüler, girdiği 2014'ün en iyi filmleri listelerinin hepsini hak ediyor. Özgün fikri ve harika oyunculuğu ile 2014'ün en iyi korku filmleri arasındaki yerini alıyor. Korkunç bir masal kitabı, korkunç anlar yaşatıyor, bizi geriyor ve yer yer yerimizden zıplatıyor.

Samuel sorunlu bir çocuktur. Aşırı derecede hiperaktiftir. Sebebi de belki babasız büyümesidir. Küçük yaşta kaybettiği babası yüzünden sıkıntılar çekmektedir annesi Amelia da ona tek başına bakmak zorundadır. Amelia hem evi geçindirmek hem de Samuel ile uğraşmaktadır ve epey yorgun bir kadındır. Filmimiz, Amelia'nın Samuel'i uyutmak için kütüphane rafından rastgele çektiği bir masal kitabını okuması ile hızlanmaya başlıyor. The Babadook adındaki bu kitap içinde yazanlardan dolayı gerçekten dehşet verici bir masal içeriğine sahip. Niyetini açık açık belli eden bu kitabı Amelia sadece bir yere kadar okuyabilir. Olaylar da kitabı okumasının ardından başlar.




Filmimizde, kitapta ne yazıyor ise bir bir gerçekleşmeye başlar. Bir taraftan evi geçindirmek ve çocuğunun hareketlerini zap etmek ile uğraşan Amelia, bir taraftan da geceleri duyduğu sesler ve başına gelen enteresan şeyler ile uğraşmaktadır. Amelia'yı geceleri başına musallat olan Babadook mu yoksa hiperaktif oğlu mu çıldırtacak bunu filmi izleyerek görebiliriz, no spoiler size.

2014 gibi korku filminde kıtlık çektiğimiz bir senede The Babadook gibi bir film ilaç gibi geliyor insana. Yeterli gerilim sahneleri, olağanın çok üstünde iyi oyunculuğu ve değişik konusu ile koleksiyon filmi olacak nitelikte iyi bir film. Özellikle de daha IMDB'de fotoğrafı bile olmayan Noah Wisemann'ın ilk filminde bu kadar başarılı olması sevindirici. Şu anda da kendisi yeni filminin çekimlerinde. İnşallah ileride bol bol göreceğimiz bir isime dönüşür. Sadece Noah değil Amelia'yı oynayan Essie Davis de harika bir oyunculuk çıkarmış. Zaten filmin geneli 2 oyuncu arasında geçiyor kısaca ikisi de harika bir performans sergilemiş.




Yönetmen Jennifer Kent'e de ayrı bir değinmek gerekiyor çünkü kendi yazdığı filmi hem çekim hem de yaptığı kurgu ile üst seviyeye taşımayı başarmış. Filmin temposu hiçbir zaman düşmüyor. Bizi her an bir atraksiyon ile karşı karşıya bırakabiliyor ya da kurgusal oyunlar ile merakımızı diri tutuyor. Kendisinin de yönetmenliğini yaptığı ilk filmin The Babadook olması kariyerine iyi bir başlangıç yaptığını gösteriyor. The Babadook ile 17 ödül almayı başaran yönetmeni ileride aynı tatta güzel filmler ile görmek isterim açıkcası.

Sözün özü, ödül yağmuruna tutulmuş bir korku filminden bahsediyoruz. Sebebi ise iyi oyunculuk, yerinde gerilim sahneleri, enteresan finali ve başarılı senaryosu. 2014'te maalesef çok fazla korku filmi çekilmedi, çekilenler de çok iyi değillerdi. Nerde o 2013 korku filmleri, nerde o Insidious'lar, The Conjuring'ler. Kayda değer bir korku filmi izlemek istiyorsanız, The Babadook tam da size göre. 
Korku filmi sever misiniz? Peki polisiye korku diye bir şey duydunuz mu? Böyle bir şey varsa bunun kesinlikle kurucusu Aldred Hitchcock’tır şuan ki öncüsü de James Wan'dır. Polis-Katil-Korku üçlemesini muhteşem harmanlıyor ve daha önce hiç görmediğimiz bir hikaye ile karşımıza çıkarıyor. Testere’nin yaratıcısı James Wan polisin de içine dahil olduğu filmler yapmaya bayılıyor. Ama filmlerine sadece polisleri dahil etmekle kalmayıp, onları kurban yapmaya da bayılıyor. The Conjuring ve Insidious’un yönetmeni James Wan karşımıza yeni bir  şeytan filmi ile çıkıyor. Ama bu sefer yönetmen koltuğunda değil, senaryo koltuğunda. Fast and Furious serisi ile uğraşırken bir taraftan da korku filmlerinin yapımcılığını yapıyor. Demonic de bu filmlerden biri.

Yıllar önce  -tabii ki Amerika’da- bir evde ruh çağırma ayini yapılır ve bu ayin esnasında 1 kişi hariç herkes ev sahibi tarafından ölür. Nasıl oluyorsa John rüyasında annesini sürekli o evin içinde görmektedir. John’un sevgilisi ve arkadaşları hayalet avcılarıdır. John’u bir şekilde ikna ederler ve birçok kişini öldüğü eve hayalet avına giderler. Yalnız evin içinde düşündüklerinden çok daha fazlası vardır. Film esasında tam olarak böyle ilerlemiyor. Olaylar evde ölüleri bulan bir adamın polisi çağırması ile başlıyor. Şöyle ki; Dedektif Mark Lewis olay mahaline gelir ve bina karantinaya alınır. Nasıl olduysa John hayatta kalmıştır ve hemen soruşturmaya alınır. Film de John’un anlattıkları ve evde bulunan kamera görüntüleri ile paralel bir şekilde ilerler.


Film hem polisiyedir hem de gençlerin içeride yaşadıkları sebebiyle korkunçtur. Sürekli geçişler yaparak filmi izleriz. Filmin güzel yanı korkunç olan akışa eklenmiş olan polisiye sahnelerdir; çünkü eve gelen hayalet avcılarından 2'si kayıptır. Film hakkında daha fazla spoiler vermeyeceğim ama izlemeye devam ettikçe esasında hiç de beklediğimiz gibi bir film olmadığını görüyoruz. Biz full artı full korku beklerken işin polisiye yanı ağır basıyor. Çünkü geçmiş-gelecek bir yerden sonra kesişiyor ve içeride yaşanan olay polislere de sirayet ediyor.

Kurgusal açıdan ve gerilim açısından bence hoş bir film. Belki korku unsuru daha fazla olabilirdi ama James Wan polisiye korku yapmayı tercih etmiş. Şahsen filme mükemmel diyemesem de arkadaşlarla salonda izlenebilecek çıtır bir film olarak görüyorum. Yönetmen Will Canon kurgusal yaklaşımı ile iyi bir iş çıkarmış. James Wan’ın çekim stiline de özenmeyerek kendi stili ile çekmiş. Sonuç olarak çıtırlık bir korku-gerilim-polisiye film çıkmış.



Sonu hakkında bence hiç tahminlerde bulunmayın çünkü dediğim gibi film ilerledikçe içerideki ayinden ibaret olmadığını görüyorsunuz. Olay çok başka bir boyuta taşınıyor ve bence James Wan’ı da farklı kılan şey tam olarak bu oluyor. Klişe bir hikaye gibi başlamasına rağmen klişeden çıkıyor ve bizi şaşırtıyor. Sinemada izlediğime hiç pişman olmadım. James Wan’ın içinde olduğu her filmi izlerim. Sonuç olarak çok eğlendim ve sizin de eğlenebileceğinize, yer yer zıplayıp aksiyonu hissedeceğinize eminim. Deneyebilirsiniz, tam bir patlamış mısır filmi.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir korku filmi düşünün ki sadece korku sahnelerinde değil filmin her anı sizi rahatsız etsin, içiniz sıkılsın. Ama bir dakika... Bu filme tam olarak korku filmi demek bile mümkün değil. Ben şahsen sanatsal korku filmi demeyi tercih ediyorum. Aylar önce ilk defa fragmanını gördüğümde film hakkında son dönemin en korkunç filmi diyorlardı. Cannes Film Festivalinde bütün eleştirmenlerden tam not almayı başarmak gerçekten zordur ki korku filmi çekip de herkes tarafından beğenilmek çok zordur; fazlasıyla görecelidir, alay konusu olmak bile mümkündür. Sen git Cannes’da her eleştirmen okey al, bir de üstüne son 10 yılın en korkunç filmi olarak lanse edil. E tabii böyle olunca İstanbul Film Festivaline geldiğinde izlemem artık Allah’ın emriydi. İzledik, salondan çıkarken kendime şunu soruyordum: yahu korku filminde durum öyküsü olur mu?


 It Follows’a sadece bir korku filmi demek büyük bir hakaret olur bence. Cannes film festivaline ve yapılan tüm eleştirilere katılıyorum: film son dönemde izlediğim en iyi korku filmlerinden biriydi. Müzik, çekim ve senaryo kombinasyonu o derece başarılıydı ki bu 3’lüyü aynı anda doğru yapabilen çok az korku filmi sayabilirim. Hikayesi de diğer korku filmlerine nazaran farklı: Jay, Hugh ile flört etmektedir lakin flörtleri Jay’in tahmin etmediği bir şekilde bitecek. Arabayı ıssız bir yere çekerler ve tabii ki sevişirler. Yalnız Hugh seks sonrası sigara yakmak yerine Jay’i bayıltmayı tercih eder. Jay uyandığında artık dünya onun için asla aynı olmayacaktır. Hugh seks ile bulaşan bir laneti Jay’e aktarmıştır. Artık Jay hayatının her anında tetikte olmak zorundadır çünkü bu lanet her an her yerden çıkabilen, kurbanının üstüne durmadan yürüyen ve sadece lanetli kişinin görebildiği insan formunda bir lanettir. Ne zaman, nereden çıkacağı belli değil; kime ya da neye benzeyeceği belli değil, herhangi biri olabilir; durmadan üstüne yürüyen, asla durmayan; seks ile başkasına aktarılmadığı sürece lanetli kişiyi öldürene kadar devam edecek bir lanet. Ürkütücüden çok rahatsız edici. Kalabalığın içinde ya da bomboş bir sokakta size doğru yürüyen bir kadın ya da erkek düşünün. Ruhsuz, sadece size doğru bakan ve ürkünç görünümlü insanlar.

Jay’in yapması gereken şey başkası ile yatmak ve laneti başkasına aktarmaktır; aktarır da. Ama aktardığı kişiler lanet tarafından öldürüldüğü için lanet her defasında ona geri dönmektedir. Film yer yer korkunç olsa da fazlasıyla rahatsız edici bir yapıda. Çözüm yok, nereden geldiği belli değil, neden olduğu cevapsız. Sadece hayat mücadelesi. Jay, film ilerledikçe iyice boğulmaya, sıkılmaya ve bunalmaya başlar. Bu hislerin hepsini biz de fazlasıyla yaşarız çünkü biz de seyirci olarak film boyunca gece gündüz farketmez her  an ortaya çıkabilecek laneti aramaya başlıyoruz. Gözümüz sürekli Jay gibi etrafta oluyor, 2 dakika rahat oturamıyoruz. Sanatsal yanı da bu: içinden ölmeden çıkılması imkansız bir döngünün içine biz de dahil oluyoruz. Ve ne oluyor? Film sonuçlanmadan bitiyor. Nasıl sonuçlanabilir ki? Asla bitmeyecek bir paradokstan bahsediyoruz. Bu yüzden korku filminde durum hikayesi yapılabilir mi sorumun cevabını almış oluyorum. Giriş var, gelişme var ve asla gelmeyecek bir sonuç.


Yönetmen David Robert Mitchell’i tebrik etmek istiyorum, koskoca filmi zoom ile çekmiş, kuralları yıkmış resmen. Yağ gibi kayan kamerası ve uzun planları ile gönlümü kazandı. Film ne kadar senaryo olarak başarılıysa yönetmenlik olarak da çok başarılı. Hele ki soundtrack sanatçısı olarak Disasterpeace’i o seçtiyse, gelsin yanaklarından öperim. 70’ler, 80’lerin mono korku müziklerini 2015 tekniğiyle yapan Disasterpeace filme resmen boyut atlatmış. Film müziği nedir? Filme katkısı ne kadardır sorusunun cevabını bu filmle verebiliriz. Sadece soundtrackler bile korkunçken, filmi tahmin etmeye çalışmayın ve gidin izleyin.


Bütün yorumlara fazlasıyla katılıyorum; son dönemde izlediğim en harika korku filmiydi. Fede Alvarez’in Evil Dead’i ve James Wan’ın Insidious’u ile The Conjuring’i sonrası yönetmen-senaryo-ses kombinasyonu bu kadar iyi olan bir film izlememiştim. Kesinlikle izlenmesi gerektiğini düşündüğüm, şarkıları ayrı bir şekilde olacak şekilde tam koleksiyon filmi. Hazır sinemalardayken bence koşun izleyin. Sadece korkmak değil, 1.30 saat boyunca diken üstünde oturmak istiyorsanız tam sizlik.