3 Eylül 2015 Perşembe




        Siyahın beyaz ile büyüsü içinde biraz psikoloji, biraz sosyoloji ve biraz da adalet kavramını irdelemek ister misiniz?

    Beyninizi doruklarına kadar çalıştırmaya ve her anında heyecan yaşayacağınız bir buçuk saate ne dersiniz?

    Bu filmi gerçekten büyük ön yargı ile başladım izlemeye. Fikrim siyah beyaz oluşu, kesin eski tarz sıkıcı bir film olacağı ve bana pek anlamlandıramayacağıma inandığım sahneler yaşatacağı üzerineydi. Ancak gerçek anlamda yanıldığımın farkına filmin her saniyesinde tekrar tekrar vardım.
      
  Eğer bu filmi içselleştirerek izlerseniz içinizde kıpırdayacak hisleri ve düşünceleri sıralıyorum; sistem eleştirisi, kamuoyunun ön yargısı, çoğunluğun yönlendirmesi ile verilen kararlar, adaletin ne kadar hassas bir çizgide ilerlemesi gerektiği...

   Sidney Lumet'in ilk denemesi olan Amerikan yapımlı 12 Angry Men filmi 1957 yılında vizyonda yerini almıştır. Amerika'daki adalet sisteminde mahkemece alınacak kararda yani yargılama sürecinde 12 juri üyesi yer alır ve bu juri üyeleri toplumun farklı kesimlerinden olabilmektedir. Bu sistem bize yabancı geldiğinden filmi başlarda idrak etmekte sıkıntı çekebiliriz ancak filmin bize sunduğu basit teması ile filme kolayca alışabiliriz. 12 kızgın adam filminin başındaki kısa mahkeme sahnesi hariç tamamı bir masa etrafında toplanmış birbirini tanımayan juri üyelerinin tartışmalarından oluşmaktadır. Bu senaryo kulağınıza sıkıcı gelebilir. Aksiyon türü film tutkunlarına ve anlam bütünlüğünü kaçırmamak için odaklanma problemi yaşayan izleyicilere önermiyorum. Drama türünde sahne alan bu filmi sakin kafa ile izlemeniz, konu bütünlüğünü kaçırmamanıza ve filmden gerekli bütün dersleri çıkarmanıza yardımcı olacaktır.

            
      Bazen bir bireyin evet yalnızca bir bireyin tek başına bir çoğunluk olabileceği, adalet söz konusu ise en ufak bir şüphenin dahi bu çoğunluk ile galip gelebileceğini gösteren bu drama türünde, 12 juri üyesi farklı meslek ve sosyal gruplardan katılım sağlayarak ortak bir karar alma çabasındadır. İçlerinde alacakları kararın bir bireyin yaşamına yada ölümüne sebep olacağının farkında olmayan da önemsemeyen de vardır. başlangıçta 11 juri üyesinin kesinlikle idam kararı üzerine anlaşmalarına karşın 8 numaralı mimar juri üyesini canlandıran Henry Fonda, bir bireyin yaşamı ile ilgili alınabilecek bir kararın 5 dakikadan daha uzun süreye yayılmasını, içindeki haklı şüpheleri karşılaştığı sert ön yargılara rağmen korkusuzca savunur. Senarist filminde subliminal yöntemler ile toplumsal ön yargı ve duyarsızlık, rasizm gibi kavramları da işlemektedir.

   Şu ana kadar en genel çerçevede filmin değerlendirmesini sizlere sunmaya çalıştım. Dönemi Amerikan vatandaşı gözüyle irdelersek Amerika'daki adalet sisteminde, yargı aşamasında jurilerin adalet konusundaki yetkinlikleri de tartışmaya sunulmuş, senaryo kesinlikle topluma vermek istediği mesajı iletmiş ve farkındalık yaratmıştır.

     8 numaralı juri üyesi başlangıçta, tek başına çocuğun masumiyeti ile ilgili haklı dürtülere sahip olup zamanla diğer juri üyelerini de tarafına çekecektir. Ortaya çıkan bütün tezler filmin final bölümünden bağımsız olarak ayrı birer heyecan ve polisiye macera içermektedir. Filmi izlerken şunu kolaylıkla gözlemleyebilmekteyiz; juri karar verirken adaletten kolayca uzaklaşabilmekte, olaya subjektif bakış açısını katabilmektedir. Bu da Amerika'da o dönemdeki adalet sisteminde insan hayatının değerinin ne kadar gözardı edilebileceğini göstermektedir.

     Sanatı anlamlı kılan onun verdiği mesajlar ile kitlesinin davranışlarında veya algılarında değişime yol açmasıdır. Bu bağlamda 50'li yıllarda gösterime sunulmuş bu filmin o dönemde izleyicilere adalet sistemiyle ilgili eleştiri yetisi kazandırması ve ön yargının karşısında dimdik durabilme gücü vermesi açısından ciddi bir öneme sahip olduğunu belirtebiliriz. 12 Kızgın adam mutlaka izlenmeli ve bahsettiğim anlamlar belki de daha da derine inilerek genişletilmeli.


          

0 yorum:

Yorum Gönder