13 Ağustos 2015 Perşembe

Kısa filmcilik üzerine ahkam kesebilecek biri değilim belki de ama ahkam kesebilmek için belirli bir yaşa gelinmesi gerektiğine de inanmıyorum. Ben de amatör, yani bağımsız bir sinemacı olarak birçok kısa film, müzik klibi ve çeşitli videolar çektim. Şöyle dönüp bir yaptıklarıma baktığımda da kendi yaptığımdan çok başkalarının çalışmalarına yardım ettiğimi gördüm. Böyle olunca da çekim hakkında çok ama çok fazla şey öğrendiğimi, deneyim ettiğimi gördüm. Hele ki kendim de bir kısa filmci olduğum için, olayın direkt içinde olmam sebebiyle nerede hata yaptığımı, neyi beceremediğimi iyi görüyorum. Berbatlığından dolayı yayınlamadığım, tarihin tozlu raflarına kaldırdığım çalışmalarım dahi var. Öz eleştirilerimden gelen aydınlama ve izlediğim onlarca kısa film sonrası ben de kısa filmlerde yapılan hatalar hakkında birkaç kelam edebileceğimi düşünüyorum. Bu hataların kimisinden kendim de geçtiğim için yapanı gayet iyi anlıyorum. Bu nedenle kısa filmciler için birkaç madde çıkardım ve düştükleri hataları sıraladım: 

Müzik Klibi Çekmeyin

Sessiz sinema döneminde bile arada yazılar çıkıyor ve eleştirmenler filmde geçen konuşmalar hakkında bilgiler veriliyordu. Sessiz sinemanın bitmesiyle diyaloglara geçildi. Konuşmanın önemi arttı. Müzik her zaman vardı ama hiçbir zaman arkada öylesine çalan bir unsur olmadı. Bizim kısa filmcilerimiz maalesef müzik klibi çekmek gibi bir  hataya düşüyorlar. Gerek diyalog yazma korkusu, gerek mikrofon olmayışı, gerek de kolaya kaçma isteği; yönetmeni diyalogsuz, ses kaydı olmayan, müzik filmi ya damüziklerle dolu bir film yapmaya itiyor.

Burada çok yanılıyoruz işte. Bazı yönetmenler kolaya kaçarken bile işi saptırıp 5 dakikalık filmde 5 farklı müzik kullanıyor. Film ilerliyor ama içinde hiç diyalog olmadığı için bir yerden sonra Yalın'ın kliplerine benzemeye başlıyor... Müzik her daim görüntüyü desteklemek, duyguyu arttırmak için kullanılmıştır. Siz de bunun için kullanın. Sesi kaydetmekten de korkmayın. Kameranın ses kaydedicisi ile en olmadı telefonlarınız ile sesleri kaydedin. Diyalogdan çekinmeyin. Çekincenizden dolayı ortaya müzik klibi gibi filmler çıkıyor.

En olmadı, lütfen Yalın klibine benzemeyen filmler yapın.




Kadrajlama Sorunları

Yönetmenin 2 ana görevi vardır: Kamera nereye konacak ve oyuncu ne yapacak? Yönetmenliğin en zevkli yanlarından biri kameranın nereye konacağıdır. 1 santimlik kayma bile bambaşka görüntüler çıkarabiliyor. Fakat bizim kısa film yönetmenlerimiz şöyle bir hataya düşüyor: Oyuncu kadraja tam girsin, gerisi önemli değil. Kamera ölçeklerinin de kamera açılarının da her daim bir anlamı vardır. Alt açı farklı bir anlam katar, üst açı farklı bir anlam, yakın plan çekim filmin havasını tamamen değiştirir. Mükemmel mekanlarınız olmayabilir, imkansızlıklar sebebiyle kendi evinizde film yapıyor olabilirsiniz. İşte burada zaten yönetmenlik antremanınız başlamış oluyor. Güzel bir kadrajlama ile kötü olan yer güzel gibi gösterilebilir. Doğru sinematografi diye bir şey vardır. Kadrajın içeriğinin doğru dizayn edilmesi gerekir. En büyük hatalardan biri de hep şudur: Vücut kadrajdadır ama kafa kadrajdan çıkar. Sol ya da sağ tarafta büyük-gereksiz boşluklar. Kadrajdan çıkan eller kollar; neden girdiği belli olmayan mobilya yarıları. Kadrajınızı olabildiğince gerekli bir amaç doğrultusunda doldurun. Lavaboda aynadan çektiğiniz karakterin arkasında gözüken o havalandırma penceresi hiç de hoş durmuyor. O kadrajınızı düzeltin!

Kamera açılarının anlamları üzerine: Link




Planlar Arası Geçişteki  Ses Sorunu

Ses her zaman korkulandır. Bu yüzdendir ki tam da yukarıdaki maddeye başvuruyor yönetmenler. Ses kaydetmek kolaydır. Telefonlar, ses kaydedicileri hatta çekim yaptığınız kamera bile ses kaydeder. Ama her ses kaydı ortaya güzel bir şey çıkaracağınız anlamına gelmez. Basit ses kaydedicileri ortam sesini fazlasıyla kaydeder. Dikkat ederseniz videonuzdaki o ‘tıııssss’ sesi hep vardır. Yönetmen kurguda sesli görüntüden müzikli bölüme geçtiğinde ortaya bir ses sıkıntısı çıkar. Aynı sorun planlar arası geçişte de yaşanır. Sağda yaptığınız çekimdeki arka plan sesi ile solda yaptığınız çekimdeki arka plan sesi bir olmadığından planlar arasında geçiş yaptığınızda bir ses yükselip alçalması, yani bir dengesizlik oluşur. Görüntünün iyi olmasına, devamlılığın da başarılı olmasına karşın sesin  sürekli değişmesi sizi ‘olmamış’ düşüncesine itecektir. Sesi kapatıp sahnenizi bir daha izlediğinizde ise ‘olmuş’ dersiniz. Arka plan sesleri her zaman sıkıntıdır ve profesyonel mikrofonlar olmadığı sürece de başınıza bela olacaktır. Bundan kurtulmanın bir yolu var mı peki? Tabii ki. Adına Noise Reduction deniyor.




Fazla Fazla Planlar

Hazır yönetmen oldum, harika açılar bulayım diye kendimizi paralıyoruz ama işin özünü burada kaçırıyoruz işte. Sahnenin gerektirdiği çekimi yapmak yerine bu da güzel şu da güzel diyerek sahneyi bölük pörçük ediyoruz ya da sırf bu da güzel duruyor diyerek sahnenin özünü elimizin tersi ile itip aslında güzel gibi duran kötü kadrajlar çıkartıyoruz. Fazla fazla plan kullanmaktan uzak durun. O sahne için ne lazımsa onu kullanın. Senaryoya baktığınızda zaten nasıl çekileceği biraz da olsa bellidir. Fazla plan kafa karıştırır ve daha kötüsü amatörlüğe iter. Akıcı planlar her zaman ilgi çekicidir.




Klişeler

Mümkün mertebe yapmamamız gerekirken inatla yapmaya çalıştığımız şeylerin tamamı. Filme uyanarak başlamak, yüz yıkama sahnesi, geriye akan saat, ayak çekimleri, anlamsız planlar, patlayan silahlar vesaire. Eğer güzel bir film çıkarmak istiyorsanız bütün klişeleri not edin ve mümkün mertebe yapmamaya çalışın. Hikayeniz gerektirmediği sürece de bunlardan uzak durun. Bizim yönetmenlerimiz hikayenin akışını tam kuramadıkları için bunları çok kullanıyor. 3. dakikasında vereceği mesaj için filmi uzatması gereken yönetmen önce yüz yıkama sahnesi sonra da ayak sahneleri koyarak vakit çalıyor. Fakat işin özünü burada kaçırıyor: O yüz yıkama sahnesi orada neden var?




Jenerik

Jeneriğin değeri bizde maalesef anlaşılamamış. Öncelikle jenerik izleyen bir toplum değiliz, o kesin. Jenerik izlemeyen bir topluma filmlerdeki kadar uzun jenerik yapmak epey saçma olur değil mi? Çektiğiniz amatör filme sanki çok büyük bir isimmişsiniz gibi uzun uzun jenerikler eklemek fazla mantıklı değil. Olabildiğince kısa tutun ve öz yazın. Ama yazmayı asla ihmal etmeyin.




Geçişler Yanlış Kullanılıyor

Transitions, yani geçişler. Bizim kısa filmcilerimiz filmlerindeki planları hesaplıyor ama planlar arası yapacakları geçişleri maalesef hesaplamıyor. Bu sebeple de geçişlerin çoğu ya eritme ya da fade-in/fade-out oluyor. Günümüz sinemasında fade-in/fade-out artık büyük zaman atlamaları için kullanılır. Eritme geçiş de genelde dizilerde kullanılır. En olmadı filmlerde sakin bir sahneden, sakin bir sahneye geçiş için kullanılır. Bizim kısa film yönetmenlerimiz bunu tam anlamamışlar ki yaptıkları geçişler sebebiyle filmler aşırı kopuk duruyor. Bir filmi çekerken mutlaka geçişlerini de hesaplayın. Zaten kurallı bir şekilde yazılmış  senaryoda geçişler mutlaka yazar. Geçişler hakkında sağlam bir kaynak için Edgar Wright’ın filmlerini izlemenizi öneririm.





Sabit Çekim Zorunluluğu

Bir kamera ve bir tripod ile film çekilebilir. Yeter de artar. Fakat o kameranın tüm film boyunca tripod üstünde durması gerekmiyor, değil mi? Omuzluk alacak paranız yoksa tripodunuzu çok değişik tekniklerde kullanabilirsiniz. Bir tripod peçete ya da sehpa yardımıyla şaryo, ortasından tuttuğunuzda steadycam, omzunuza koyduğunuzda ise shoulder olabilir. Bizim kısa filmcilerimiz bütün filmi sabit çekme; daha da kötüsü bütün hareketleri tripod üstünde yapmak gibi bir hataya düşüyor. Alın elinize kameranızı ve kullanın. Ufacık titremeler kimseyi rahatsız etmez, etse bile artık titreşimi engelleyen programlar var.







Renklerden Korkmayın

Kısa film yönetmenlerimizin düştüğü en ‘kült’ hata siyah beyaz film çekmektir. Siyah beyaz dönemi biteli çok oldu arkadaşlar? Siyah beyaz artık anlatılan filmin duygu-durumuna uygun ise kullanılıyor. Bizim yönetmenlerimiz maalesef ışık ve renk korkusundan dolayı da bu klişeye başvuruyor. Korkmayın arkadaşlar. Çok basit bir çözümü var: Filminizi bol ışık alacak, renkli yerlerde çekin. Senaryonuzu ona göre kırpın ya da ona göre bir senaryo yazın. Sırf renk ve ışık ayarı yapamayacaksınız diye siyah beyaza başvurup herkes gibi olmayın.




Senaryo Sorunları

En büyük hatalardan biri de ne anlatıldığının belli olmaması. Filmlerin çoğunun ne anlattığı belli olsa da aslında ‘olay örgüsü’ diye bir şey yoktur. Sırf bir mesaj verebilmek adına 5 dakikalık filmler yapılıyor. Mesaja ya da kraşendoya ulaşacak hikayeyi oluşturmadan film yapmaya kalkışmamak en iyisi. Bir hikaye olacak ki, bir olay örgüsü olacak ki en sonunda konumuza ulaşalım, değil mi?

Bir diğer sıkıntı, kendini Tarkovsky ya da Godard sanan yönetmenlerdir. Hiçbir anlamı olmayan görüntüler ve sözler ile doldurdukları filmi ‘aşırı anlamlı’ bir şekilde pazarlamaya çalışırlar. Seyircimiz de buna meraklıdır. Gereksiz sahneler ve planlar ile dolu filme anlam yüklemek ancak amatör ve ne yaptığını bilmeyen bir yönetmenin işidir. Çektiğiniz ya da yazdığınız her kelimenin ne anlama geldiğini bilerek yazın. Seyirci gördüğü her noktaya anlam yüklemeyi sever. Siz siz olun, orada onu demedim diyebilme cesaretine sahip olun. Eğer ki siz de seyirci gibi, yapmamış olduğunuz şeyi yapmış gibi anlatıyorsanız, vay halimize.

Bir de bizim yönetmenlerimiz şunu çok yapıyor: Anlatmak için anlatmak. Şöyle ki; kadın hakları şu anda önemli bir konu, hadi film yapalım. E tamam da sen bunu ne kadar önemsiyorsun? Sen bunu gerçekten anlatmak istiyor musun? Afrika’daki açlık da çok önemli ona bakarsak. Anlatmak istediğiniz hikayeleri senaryoya dökmeniz gerekli; size dert olan hikayeler üzerinde durun, anlatmak için anlatmak istediğiniz hikayeler üzerinde değil. İçinizden geçenleri film yapın lütfen. Size ne batıyorsa, siz neyi dert ediyorsanız onu filme çevirin. Güzel bir konu buldum vuu film yapayım mantığı ile yola çıkınca hüsrana uğruyoruz. Bir de, şöyle bir deyiş vardır: “Eğer seyirci anlatılanı anlamadıysa, bu seyircinin suçu değil, yönetmenin suçudur.




Abartılı Oyunculuklar

Bağımsız bir kısa filmcinin oyuncu seçenekleri: Arkadaşları, kendisi ve ordan buldan bulduğu oyunculuk eğitimi almış biri ya da tiyatro yapan arkadaştır. Maalesef ki kısa filmcilerin düştüğü en büyük hatalardan biri de karakterizasyon yapmamaktır. Olay örgüsünü bile tam çıkarmamış kısa filmci karakter oluşturmak için zaten uğraşmaz. Bu da gereksiz cümleler kuran, abartılı ya da eksik oyunculuk yapan birine sebep olur. “Abi şu sahnede sen şöyle şöyle yapıyorsun çünkü şu şu” diyerek nice kısa filmler yapılıyor. Filminizin içeriği oyuncunuzun kişiliğini törpüler. 1 sayfa karakter geçmişi ve kişiliği çıkartmak zor değil. O bir sayfa 'karakter kimdir' listesini okuyan oyuncu, nasıl davranacağını en azından az çok bilir. Kameranın arkasından bakarken her şey güzel görünebilir ama bilgisayarda baktığınızda oyunculuk fazlasıyla gerçekçilik dışıdır.




Netleme Problemleri

Ana problemlerden biri de bu. Otomatik netlemesi olmayan kameralarla çekim yapan yönetmenler bol bol flu görüntüler çeker ve netlediğini zanneder. Kameranın LCD ekranında her şey güzel görünebilir ancak bilgisayarda baktığınızda esasında tam da istediğinizi yakalayamadığınızı farkedebilirsiniz. Kimi yönetmenler focus puller nedir bilmez. Mesela kamerayı ayna niyetine kullanan yönetmen kameraya yaklaşan adamı netlemeyi aklına getirmez. Kameramanın yanında sahne gereği zaman zaman netleme yapacak birinin durması gerekmektedir. Netliği sürekli bozulan film amatörlük belirtisidir. Tabii netliği sinemanıza uyarlayabiliyorsanız, o başka.




Maskeleme Başarısızlıkları

Bir şey öğrendim hemen yapayım: Maskeleme. Maskeleme, efekt dünyasının en önemli parçalarından biridir. Montaj ve maskeleme yapmayı bilen biri, ortaya kısmen başarılı efektler çıkarabilir. Yalnız bunları biliyor olmanız efekt yapmanız gerektiğini göstermiyor. Maskeleme yapmak epey zahmetli ve özen gerektiren bir iştir. Daha kameranın kadrajını düzgün seçmeyen biri için maskelemedeki kadraj-ışık mükemmelliğini yakalamak abesle iştigaldir. Maskeleme için iyi bir ışıklandırma ve kadrajlama gerekir. Mümkün mertebe -bence-  maskelemeden uzak durun.



1 yorum: