6 Ağustos 2015 Perşembe


2014 yılının en iyi filmleri listesinde kendine yer bulan Nightcrawler son dönemin en iyi aksiyon filmlerinden biri olarak görülüyor. Başrolünü Jake Gyllenhaal'ın oynadığı film gerçekten de anlatıldığı kadar iyi ve başarılı. Habercilik etiği, medyanın arka yüzü ve hırsın bir insana neler yaptırabileceğini çok da iyi bir şekilde gösteriyor film. Şu anda pek de bilinen bir film olmamasına rağmen size çok fazla spoiler vermeden az biraz filmi anlatacağım ve haddime olmamasına karşın birazcık film hakkında analiz yapacağım çünkü film gerçekten fazlasıyla etkileyici ve sürükleyici. İzlediğinizde ya da izlerken rahatsız olmanız bile mümkün.
Hadi biraz filmden bahsedelim.
Louis Bloom hayatının anlamını arayan az biraz aklını sıyırmış biri.  Hoşuna giden bir şey olduğu zaman bunu almak için her şeyi yapabilecek kadar da manyak aynı zamanda. Filmin başında kendisini çeviren polisin kolundaki saati beğendiği için polisi bayıltır ve saatini alır. Louis ayriyeten çok da iyi laf yapan bir adamdır. Belkide fazla zeki olmaktan sıyırmış olabilir; konuşmaya başladığı zaman ikna edemeyeceği adam yoktur ki konuşmalarını da hep karşısındaki insana göre yapar. Kendine bir çatı arayan Louis bir işe başvurur ama kabul edilmez. Morali bozuk bir şekilde arabası ile yolda seyir ederken tesadüfen bir araba kazası ve kazazedeleri kurtarmaya çalışan ambulans çalışanları ile karşılaşır. Fakat onun ilgisini çeken ne kazadır ne kazazedelerdir ne de ambulanstır. Kazayı çekmeye çalışan kameramandır.
56452420141012224308
Eve gidip aynı kazayı televiyonda kameramanın çektiği şekilde haberlerde görür. Filmimiz de burada başlamış olur. Louis kendisine ufak bir kamera ve üstüne takabileceği ufak da bir ışık alır; freelance kameramanlık yapmaya başlar. Polis telsizinden dinlediği olaylara koşturup kazaları çekmeye başlar ama en başta pek hoş karşılanmaz çünkü elinde ufak bir kamera olduğundan sıradan bir vatandaş gibi durmaktadır. Lakin bu onu durdurmaz; aralardan sıyrılarak, zorla, ite kaka kazaları ya da kazazedeleri çeker. Çektiği videoları da değerlendirmeye karar verir ve bir haber kanalına gidip çektiklerini satmak ister. Şans eseri çektiği videodaki adam ile ilgili bir haber yapamamışlardır ve görüntüler hoşlarına gider; videoyu satın alırlar. Çektiklerini paraya dönüştürebileceğini anlayan Louis işi büyütmeye karar verir.
Daha işin başında olmasına karşın kendine bir eleman tutar; Rick. Rick’in paraya ihtiyacı vardır ve hiç bilmediği ve tanımadığı bir adamın yanında işe başlar. Artık Rick, Louis’in navigasyonu gibidir. Rick takip edecek, Louis arabayı sürüp haberi çekecektir. Louis o kadar hırslı ve başarıya aç bir adamdır ki şehrin bütün ufak tefek kaza, soygun, silahlı çatışma olaylarına uçarak giderler. Freelance olarak çalışmalarına rağmen resmi bir kanal çalışanı ve kameramanı olan Joe ile rekabete girerler çünkü Louis ve Rick habercilikte şehrin underground kralları gibi olurlar. Artık sıradan bir araba ya da kamera Louis’e yetmez, altına en şıkından bir araba çeker ve eline çok sağlam bir kamera alır.
K72A3451d.tif
Bu bölüme kadar hep Louis’in hayat felsefesini, habercilikte bir numara olmaya çalışmasını izliyoruz. İzlerken Louis bizi biraz da olsa korkutuyor çünkü hep daha fazlasını istediğini her türlü riske girebileceğini fazlasıyla gösteriyor bize. Hayat felsefesi ‘hep daha iyi ol’ şeklindedir ki Jake Gyllenhaal bunu oyunculuğu ile harika yansıtıyor. Louis sıradan bir insan değil. Çalışanı Rick bile içten içe kendisinden korkuyor. Louis’in başarıya ne olursa olsun ulaşma isteği filmde 2 büyük çatışma ile gösteriliyor ki bu çatışmalar habercilik etiğine ve arka yüzüne harika göndermelerle dolu. Louis ve Rick bir silahlı saldırı için olay mahalline giderler. Sıkıntı şudur ki olay çoktan bitmiştir, polisler aile ile evin dışında konuşmaktadır ve Louis’in çekim yapmasına izin verilmemektedir. Haberi yapamadığı için rahatsız olan Louis bir çare bulmak zorundadır ve çareyi etik olmayan bir yol ile bulur. Silahlı saldırıya uğrayan evin içine gizlice sızan Louis evdeki kurşun deliklerini, evin içindeki fotoğrafları ve evin içinden evin sahibi olan aileyi çeker. Çektiklerini haber kanalına götürdüğünde kanal çalışanları arasında etik mi değil mi tartışması başlar. Haberi yapmak sağlam bir reyting getirecektir ama açıkça görülmektedir ki eve gizlice ve izinsiz girilmiştir. Fakat yayın müdürü Nina’nın emri ile haber yapılır.
Nina, Louis’in etik olmayan çalışmasını kabul eder. Bu da Louis’in daha fazlasını yapabilmesi için açılmış kapı gibidir. Çünkü artık haberi yapabilmek için her şeyi yapabileceğini ve haberin kabul olabileceğini bilmektedir. Böylece 2. çatışma sekansı başlar. Louis bir telsiz ihbarı üzerine lüks bir evin bahçesine gelir. İhbar olmasına karşın daha kimse gelmemiştir. Bunu fırsat bilen adamımız kamerası ile bahçeye saklanır ve bir aile cinayetine tanık olur, hatta cinayeti işleyenleri kameraya bile alır. Burada Louis’in iç çatışması başlıyor; ya hemen ambulansı arayacak ya da içeri girip olan biten her şeyi kameraya çekecek. Hırs ve güç aşkının üstüne Nina’dan aldığı kudret ile içeri girip haber yapmayı tercih eder ve içeride vurulmuş olan herkesi kameraya çeker.(Hatta içeride can çekişen adama dokunmuyor bile onu çekmeye devam ediyor)
Night-crawler
Aile cinayeti haberi kanalda büyük ses getirir çünkü haber daha kanallara ulaşmamıştır. Haberciliğin arka yüzü denen şey işte burada çıkıyor. Reyting ve para her şeyden güçlüdür. Ne kadar etik olmasa da haber yapılır. Bizler izleyici olarak Louis daha ne kadar ileriye gidebilir ki derken daha da ileriye gitmeye karar verişini izliyoruz: suçlular yakalanırken haber yapmak. Bunun için suçluların yerini buluyor ve onları yakalamaları için polislere haber veriyor. Polislerin gelmesi ile çatışma başlıyor ve hikayemiz bir anda tipik bir amerikan araba kovalamaca sahnesine dönüşüyor. Ama bu sefer helikopterler yok, Louis ve kamerası var. Klişeleri iyi kullanan Dan Gilroy kovalama sahnelerinde de harika bir iş çıkarmış. Öznel kameradan nesnel kameraya harika kesmeler yaparak kovalamacaya heyecan katmış. Kovalamaca sonunda kaçan hırsız kaza yapar. Louis öldü mü ölmedi mi diye kendisini kontrol eder ve Rick’e ‘ölmüş, kamerayı al gel’ der. Biz Louis çıtayı en sona koydu derken en büyük şoku burada yaşıyoruz. Katil esasında ölmemiştir, can havli ile silahını çıkarır ve Rick’e birkaç kez sıkar. Sıktıktan sonra da kaçmaya çalışır ama gelen polisler tarafından vurulur biz de olayı an be an izleyerek bir nevi canlı yayın havasını yaşarız. Katilin ölmesi sonrası Louis kamerasını alır ve ölmekte olan Rick’i çekmeye başlar. Biz de yerimizde şok olmuş bir şekilde izleriz.
Özetle…
Hırs, esasında güzel bir şeydir, insanı gaza getirmek, çalıştırmak için birebirdir ama bazen de kötü sonuçlar doğurabilir. Jake Gyllenhaal oynadığı ruh hastası adamı rolüyle hırsın kötü ellerde olduğunu çok iyi yansıtmış. Louis’in konuşmalarından, durduk yere gülmelerinden ya da sinirlenmelerinden şu hisse kapılıyoruz: acaba şimdi ne yapacak? Her defasında da bizi şaşırtmayı başarıyor. Teknik olarak olağanüstü hiçbir şey yok filmde; hepsi sıradan Amerikan olayları. Bizi her defasında şaşırtan şey, Louis’in daha ne kadar ileriye gidebileceğidir. Ona bu gücü veren de kendi deliliğinin yanında Amerikan Habercilik sisteminin çirkin yüzüdür. Reyting ve para uğruna etik olan her şeyi çiğneyebilecek habercilik sistemi filmde harikulade yansıtılmış ki Louis’in videolarını götürdüğü kanal sıradan ve ufak bir kanaldır. Daha büyüklerinin neler yapabileceğini siz düşünün. Aynı durumu ülkemizde de yaşamıyor muyuz?
Filmin en büyük başarısı da belki de hiç sıkmadan ilerliyor oluşudur. Çılgın karakterleri seviyoruz. Joker’i her saniye izleyebilirdik çünkü her an bir şey yapabilirdi. Louis de öyle. Her an bir şey yapabilecek kapasitede biri. Gözünü hırs bürümüş bir adam rakibi olan kameramanı da saf dışı bırakır, patronuna da yavşar, evlere de gizlice girer. 2014’ün en iyi filmleri listesinde sık sık geçiyor zaten Nightcrawler ki şahsen ben de senenin en iyi filmleri arasına koydum. Her türlü amerikan ve habercilik klişesini kullanan film bunu bize içten ve gerçekçi bir bakışla anlatınca insanın tüyleri ürperiyor. İnsani duyguları kaybetmemiş her insan filmi izlerken Louis’in yaptıklarını sorgulayacaktır ve biraz da bizi kendimize dönüp baktırtacaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder