6 Ağustos 2015 Perşembe

1 pantolon, 2 bluz, kiralık bir araba ve birkaç oyuncu ile de film yapılabileceğinin, esasında sinemanın minimal bir şekilde de yapılabildiğinin net kanıtıdır 2 Gün 1 Gece. Merakla beklediğim bir filmdi çünkü Marion Cotillard’ın hayranıyım; film Dardenne kardeşlerin son filmiydi ve kimi eleştirmenlere göre yılın en iyi filmlerinden biriydi.
Doğal olarak insan merak ediyor. Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne kardeşler 3 yıl sonra yeniden film çekmişler. Yerimizi aldık, izledik ve salondan şaşkın bir şekilde ayrıldık. Bu 2 adam öyle bir film çekmiş ki bir gerçek ile tekrar yüzleşiyoruz: büyük paralar harcamaya gerek yok, film yapmak için senaryo ve oyuncu yeter. Filme neredeyse hiç para harcanmamış gibi duruyor. Hayatın içinden sıradan bir hikaye ve kaliteli oyuncular kapanmak bilmeyen bir kamera ile ekrana taşınmış.
BAŞROL BENİM, SENSİN, O…
Dardenne kardeşler çok basit bir hikaye seçmişler. Hatta hikaye bile diyemeyiz çünkü anlatılana film demek bile mümkün değil. Godard’ın ya da Vertov’un dediği gibi film gerçeğin kendisidir. Heh işte filmde gerçeğin kendisi var. Sandra iş yerinde yapılan oylama sonucu işini kaybetmiştir. İş yerindeki 16 kişinin yaptığı oylamaya göre ya Sandra işten çıkacak hepsi yıllık ikramiyelerini alacaklar ya da Sandra işte kalacak ve ikramiyeler yalan olacak.
Tabii ki oy çoğunluğu ikramiyeleri seçer çünkü ikramiye az buz bir para değil 1000 euro’dur. Sandra ne yapar ne eder patron ile anlaşır ve bir pazartesi günü yeniden sayım yapılmasını ister. Böylece Sandra’nın iş arkadaşlarını kendisinin kalması ve ikramiyeden vazgeçmeleri yönünde oy kullanmasına ikna etmesi için 2 günü vardır. Konumuz bu kadar da basit. Sandra’nın film boyunca arkadaşlarını tek tek gezmesini, onları ikna etme çabasını, vazgeçişlerini hatta hayatıtan bile pes edişlerini izliyoruz.
Yanında ona sonuna kadar destek olan kocası var lakin başarması hiç de kolay olmayacaktır çünkü filmde alttan alttan Fransa’daki işsizlik ve iş bulmanın zorluğu anlatılmaktadır. 1000 euro için insanların başkalarının işinden olmasını isteyebileceklerini, tartışabileceklerini hatta kavga bile edebileceklerini açık bir şekilde görüyoruz.
Şaşırtıcı bir şekilde filmde herkes görünürde refah içinde yaşamaktadır ama modern görünümün altında herkes para sıkıntısı ile mücadele etmektedir. İşsizlik anlaşılan Fransa’da bir sorun ki insanlar işsiz kalmak istemiyorlar; tepkilerinden de iş bulmanın kolay olmadığını çıkarıyoruz.
2J1N_photo14©_christine_plenus
Konu içimizden herkesin  yaşayabileceği sıradan bir durum. Esasında böyle insanlar varlar. Bu insanlar her yerdeler. Film hayattan bir kesit gibi. Şöyle düşünün; gece 4, yatağınızdan kalkıyorsunuz ve camdan dışarı bakıyorsunuz, bomboş sokakta bir araba geçiyor. Hiç düşündünüz mü? Gecenin ortasında, bu ıssız sokakta o arabadaki adam niye oradan geçiyor? Neden? İşte buna benziyor. Bir anda hiç tanımadığımız Sandra’nın hayatına ortadan dalıyoruz ve onun sıkıntısına ortak oluyoruz. Milyon yıllık dünyada, milyarlarca insan arasından 1 kişinin 1.30 saat hayatını dikizliyoruz.
Eleştirmenlerin abarttığı kadar bir film değil. 2014’ün en iyi 10 filminden biri olamaz ama başarılı ve referans gösterilebilecek bir film olduğu kesin. Şöyle; kendi ülkemizdeki sinemaya bakıyoruz, deveye hendek atlatmaya çalışıyorlar. En dandik komedi filmlerimizde bile Matrix’ten çalıntı hareketler var. En saçma filmleri yapmak için bile çok para ödüyoruz; Dardenne kardeşlere bakıyorum, gerçek hayatın bir parçasını sinemaya yansıtmışlar ve bizi Sandra’nın derdine ortak yapmışlar.
Biz niye onlar gibi olamıyoruz? Büyük paralar harcamak yerine böyle içimizden hikayeler yapsak ve bunu basit bir şekilde anlatsak ya? Bakın insanlar izliyorlar ve de beğeniyorlar. Ülkemizde hala sinema ‘dert’ anlatmak için değil ‘para’ kazanmak için yapılıyor. Halbuki böyle filmler çekmek hem daha kolay hem de daha ucuz; sevilme ihtimali de yüksek. O günleri umarım göreceğiz…
2J1N_photo16©_christine_plenus
Filmin çekim şekli çok başarılı. Oyunculuk-Tiyatro ilişkisini çok iyi bir şekilde görüyoruz. Dardenne kardeşler filmde 40 plan bile kullanmamışlar. Uzun planlar kullanarak oyuncuların kendilerini göstermelerini sağlamışlar ve de sürekli açı değiştirerek bize bunun bir film olduğunu hatırlatmayarak hayatın akışını sağlamışlar. Daha filmin başında 10 dakikaya yakın bir plan var. Kameranın uzun süre kapanmaması sebebiyle oyunculara çok iş düşmüş ve Marion Cotillard da ne kadar iyi bir daha kanıtlamış.
Film Amerikan yapımı olsa Oscar’a aday olacak kalitede bir oyunculuk var içinde. Marion Avrupa’da zaten bu filmdeki oyunculuğundan dolayı birçok ödül almış bile… Baba-oğulun kavga sahnesindeki sekans plan son dönemlerde izlediğim en kaliteli sekans plandı. Hem oyunculuk, hem çekim hem de o kısa sürede onca şeyi sığdırabilmiş olmaları oyuncuların ve yönetmenlerin kalitesinin kanıtıdır. Filmde sürekli her an bir acayiplik, olay olacak diye bekliyoruz, finalde bile bir ekstrem bekliyoruz ama hiçbir şey olmuyor. Hayatta her şey nasıl oluyorsa filmde de öyle oluyor. Fazlasını bekliyoruz ama doğal olarak olmuyor.
HERKES SEVMEYEBiliR…
2 Gün 1 Gece, gündelik hayatımızda her an yaşayabileceğimiz, belki de üst komşumuzun yaşadığı bir konuyu anlatıyor. Herkesin böyle filmleri seveceğini zannetmiyorum. Kimi seyirci ekşın görmek ister, hareket ister; olan şeylerin sunulmasını istemez. Bu sebeple herkesin izleyeceği bir film değil ama çekim, oyunculuk ve senaryo bakımından çok başarılı olmuş, o kesin. Uzun planlar ile hayatın akışı sağlanmış, sürekli plan değişiklikleri yapmayarak ilgimizi dağıtmıyorlar.
Müziğin filmdeki yeri bir insan için neredeyse orada. Arabada radyo dinleriz, o kadar. Fransa’daki işsizlik ve iş bulmanın zorluğu, modern görünüme rağmen geçim sıkıntısının neredeyse herkeste olduğunu açık bir şekilde görüyoruz. Avrupa’daki ekonomik krizin temsili bir film de diyebiliriz belki. Sırf Marion’un Oscarlık performansı ve yönetmenler adına bile izlenebilir.

1 yorum:

  1. yanlış olabilirim ama sanırım film belçikada geçiyordu.

    YanıtlaSil