6 Ağustos 2015 Perşembe

Alexander Payne minimalist sinemanın öncülerindendir, dik alası, bayrak taşıyanıdır. Nebraska’yı da o kadar minimalize etmiş ki, o kadar küçültmüş ki kalbimize sığacak şekle getirmiş. Film Oscar’a aday oldu ama ödül alamadı. Olsun, Nebraska Oscar’sız başyapıtlar arasına girmiştir bence. Gerek yorumculardan olsun, gerek izleyiciden tam not almayı başardı. Genel yorum ise hep aynı; tüm film boyunca istemsiz bir şekilde sırıtmak. Gelin size biraz filmi anlatayım…
Woody, alzheimer hastası bir baba. Kendisi epey yaşlı. Bir gün gazetenin içinde bir kupon buluyor ve bu kupon kendisinin hayatını değiştiriyor. Esasında değişecek bir şey yok ama Woody değiştiğine inanıyor. Kuponda; 1 milyon dolar kazandığı yazıyor. Lakin kazandığına inanan Woody’nin parayı alabilmesi için Nebraska’ya gitmesi gerek. Bittabii karısı Kate kendisini götürmek istemez. Peki Woody pes eder mi? Asla. Filmimiz Woody’nin oğlu David’in babasını otoban kenarında Nebraska’ya doğru yürürken bulması ile başlıyor. Woody parayı kazandığına o kadar inanmış ki Nebraska’ya kadar yaşlı haline rağmen yürümeye karar vermiş. İkna çabaları yetersiz kalınca oğlu David, hadi babamı kırmayayım ufak bir yolculuğa çıkalım der ve Nebraska’ya doğru bir seyahat başlar; ayriyeten de filmimiz başlamış olur.
Nebraska-Film-Still-David-Looking
Nebraska’ya doğru giden Woody, yol üzerinde içinde doğduğu, büyüdüğü ve karısı ile tanıştığı kasabaya da uğrar. Ufak bir ziyaret Woody’nin ağzından 1 milyon dolar kazandığı kaçırması ile büyük bir ziyarete bir o kadar da eziyete dönüşür. Kasabanın tüm yaşlıları ki bu kişilerin hepsi Woody’nin eski arkadaşlarıdır, onu kutlar, kendisine yemek düzenler, eğlenceler yaparlar. Peki hayat o kadar tatlı mı? Film 70 yaşına bile gelsen paranın insanı ne kadar değiştirebileceğini açık bir şekilde gösteriyor. 1 milyon dolar kazandığını duyan tüm ahali -arkadaşları- Woody’den ‘eski günlerin hatrına’ para tırtıklamaya çalışır. Woody senin bana borcun vardı, Woody zamanında sana şunları almıştım, Woody’cim senin için çok şey yapmıştık ve benzeri bir çok söylem ile karşısına çıkarlar. Hepsi eski dostları olmasına rağmen, hepsinin gözü onun parasındadır.
Peki filmde anlatılan şey sadece paragözlülük ve Woody’nin inadı mı? Hayır. Woody hiçbir zaman oğlu David’e yakın olmamıştır. Halbuki David sırf babasını mutlu etmek için bu seyahate çıkmayı kabul eder. Kendisi de çok sıradan bir Amerikalıdır. Bu yüzden babasına hiç yaranamamıştır. Tüm film boyunca tek derdi, babam birazcık mutlu olsun, bi' fırsat yakalarsam 1 milyon’u kazandığından vazgeçireyimdir. Vazgeçirir de. Tabii ki sabahında Woody’yi tekrar Nebraska yollarında tek başına bulur. Kasabada yaşananları, sevimli yaşlıları, Woody’nin yaşlılıktan bitmiş olmasına rağmen 1 milyon inadını, karısının kocasını kontrol etmeye çabasını, David’in babasına sürekli yaranmaya çalışmasını ve ilginç sohbetlerini izlerken istemsiz bir şekilde güldüğünüzü fark edeceksiniz. Filmin siyah beyaz olması, tonton teyze yavaşlığında olması da ek olarak bir sevimlilik ve kalite katıyor.
Nebraska
İzleyici olarak filmi sempati ile izlerken, ya bu Woody bu parayı niye bu kadar istiyor diye sormuyorsunuz. Sorunun cevabını da uzun bir süre alamıyorsunuz. Ta ki David sinirlenip sorana kadar. Her şey peki ne içindir? Woody neden inatla Nebraska’ya gitmek istiyor olabilir? Yıllarca çocuklarına katı davranmış olan Woody’nin oğullarına 1 kamyonet hediye edebilmesi içindir. Gitmeden -ölmeden- önce güzel bir şey verebilmek için. Sert babanın, hiç belli edemese de çocuklarını çok sevişi, onlar için Nebraska’ya yürümeyi göze alması, sevimli değil de nedir? Ya da birçok babanın yaptığı gibi değil midir? Sevgi hep o katı suratın arkasındadır. Sorunun cevabını öğrenen David babasını caydırmaktan vazgeçer. Nebraska’ya varırlar. Sonra ne olur? Realizim ile dövüyorlar bizi. Woody’nin kuponuna -tabii ki- 1 milyon çıkmamıştır. Ama teselli olarak 1 şapka kazanır. 1 milyon için gelip bir şapka ile dönerseniz siz de üzülürsünüz.
Ufak bir yolculuk bir anda kocaman bir yolculuğa dönüşmüştür. İnsan içine karışıyorlar, hırsızlık yapmak zorunda kalıyorlar, mezar ziyaretleri, kasaba eğlenceleri ve bir sürü şey. Bu kadar şey yaşamışken ve de en önemlisi David, babasının kendisini dipten çok sevdiğini öğrenmişken eli boş dönmek olmazdı. Bana sorar iseniz sinema tarihinin en içten, en tatlı finallerinden birini yapmış Alexander Payne. David yol üzerinde durup babasına bir kamyonet satın alır. Kamyonet’i satın almakla kalmaz; kullanmasına da izin verir.  Normalde Woody kullanmak için çok yaşlıdır. Ama David onu bu zevkten mahrum etmek istemez. Peki Woody ne yapar? Dönüş yolunda tekrar doğduğu kasabaya gelir, arabası ile ana yola çıkar, oğlunun eğilmesini ister ve tüm kasabanın içinden arabayı tek başına kullanıyormuşcasına, havalı bir şekilde geçer, gider. Tüm kasaba da onun geçişini ağzı açık bir şekilde izler tabii ki. Hem arabayı tek başına kullandığını görürler hem de 1 milyonu aldığını zannederler.
Nebraska-WIll-Forte-650x325
Nebraska, bize bir çok şey anlatıyor. Yaşlı bir adamın kafasına koyduğu bir gaye adına kilometrelerce yürüyebileceğini… Yaş kaç olursa olsun insanların paraya önem verdiğini, açgözlü olabileceklerini ve de iyiliğin karşılığının para ile ödenebileceğini… Söylemese dahi bir babanın oğlunu her daim sevdiğini… Bir kasabada tek kız var ise o kıza tüm kasabanın yavşayabileceğini… Gazeteden gelen kuponlara inanılmaması gerektiğini… Ve de Alexander Payne’nin minimalizm dersi verecek nitelikte bir film yaptığını. Woody’yi Bruce Dern, karısını da June Squibb oynuyor. Kendilerini tanıtmaya, yazmaya kalksam bir bu kadar daha yazmam gerekir. 2’si de Oscar’a aday olabildiler. Şu yaşlarına rağmen. Hani vaktiniz olduğunda izlenebilecek bir film değil Nebraska. Vaktiniz olduğunda izlemeniz gereken, hatta vakit ayırlması gereken bir film. Hepimizin ‘içten’ bir şekilde gülmeye ihtiyacı var. Nebraska işte bunu yapabilecek yegane filmlerden biri…

0 yorum:

Yorum Gönder